Roma’nın yükselişi bilimin sonu olmuştur. Çökmekte olan Yunanistan’da bilginler, dahiler yetişmiyordu artık. Atina sönmüş, öğrenim merkezi İskenderiye’ye kaymıştı. Galen’in ölümü ile birlikte insan zekasına bir perde inmiştir.
İlerleme alanında çeşitli çabalar olmuş ancak bunlar başarısızlığa uğramıştır. Eski üstün fikirler yavaş yavaş azalmış, insanlar tembelliğe gömülmüştüler.
Bu sıralarda büyük coğrafyacı, astronom ve matematikçi olan Batlamyus ön saflara geçmiştir. Zira kendisi yahudi fanatiklerinin ifade ettikleri, kutsal kitapta yer elan eski bir fikri kristalize etmiştir. Batlamyus’un doğru ile yanlış arasında seçim yapabilme imkânı vardı. Pisagor zamanından beri dünyanın güneş etrafında döndüğü anlayışı bilim adamlarının arasında yaygın bir fikirdi. Kütleler ise dünyanın sabit durduğu ve güneş ile yıldızların onun etrafında uçuştuğu fikrine inanıyorlardı. İskenderiye’de öğrenim görmüş olan Batlamyus bu iki kuramı incelemiş, delilleri tartmış ve yanlış olan fikri seçmiştir. Büyük bilgisine dayanarak şu sonucu açıklamıştır: Dünya sabit durmakta, güneş ile yıldızlar onun etrafında dönmektedirler. Bu kuramı açıklığa kavuşturmak için de çeşitli daireler ve yörüngeler çizmiştir. Bunları o denli düzgün izah etmiştir ki kendisi ölürken, dünyayı ilgilendiren büyük sorunlardan birini çözümlemiş olduğuna inanarak rahatlıkla gözlerini kapamıştır.
Batlamyus hakkında kimse fazla bir şey bilmemektedir. Yazılı bir biyografisi olmadığı için yaşantısına ait bilgiler kaybolmuştur. Muhtemelen M.S. birinci yüzyılın sonunda veya ikinci yüzyılın başlarında Yunanlı bir anne babadan Mısır’da doğmuştur. Yaşadığı zamanın tahmini kendisinin yıldızlara ilişkin gözlem tarihinden (M.S. 127) ya yapılmaktadır. Ona ait son kayıt M.S. 151 yılına rastlamaktadır. Arap kaynaklarına göre 78 yaşında ölmüştür. Kendisinin boyu posu, ailesi, yaşama koşulları bilinmemektedir. Balkı de Ptolemeüs sülalesi mensubuydu. Öğrenci bir prens olabilirdi. Ancak o devirde Ptolemeüs ismi Mısır’da çok yaygın olan bir isimdi. Her şeye rağmen İskenderiye’de öğrenim gördüğü kesinlikle doğru olmalıdır. Zira bildiklerini o devirde ancak orada öğrenebilirdi.
Batlamyus uzay hakkındaki fikirlerinde yanılmakla beraber kötü bir bilim adamı değildi. Hiç olmazsa doğru olarak ileri sürdüğü fikirler vardı. Örneğin dünyanın yuvarlak olduğunu ve boşlukta hiç bir yere bağlı olmadan durduğunu söylemiştir. Bu fikir din adamlarının iddialarının aksine bir ifade idi. Sokaktaki adam bunu kabul edemiyordu. Zayıf görüşlü bir gözle bile görüleceği gibi dünya bir düzlüktü ve iki ucundan asılı duruyordu. Bu inançta olan kamuoyu Batlamyus’un nazariyelerini, Kristof Kolomb’un bir hayal kurup bunu bizzat ispat etmesine kadar bir kenara itmişti.
Bilinebildiği kadarıyla Batlamyus’un çalışmaları başlıca üç konuda toplanabilir: Astronomi, Coğrafya ve Matematik.
Astronomi çalışmaları:
Bu alandaki çalışmalarının etkileri kendisinden 1200 yıl sonrasına kadar görülmüştür. Matematiksel Koleksiyon adlı eseri sonunda «Almagest» adıyla tanınmış ve meşhur olmuştur. Almagest 13 kitaptan meydana gelmiştir. Bu on üç kitapta Batlamyus sistemli bir şekilde yer merkezli sistemi, uzay cisimlerini, onların yollarını açıklamıştır. Bu izahlar çok düzgün olmaları nedeniyle, fikirler doğru olmasa bile, kendisinden sonraki nesilleri uzun zaman etkileyebilmiştir.
Bu konuda Batlamyus Hipparkos’un fikirlerini paylaşmış, ondan esinlenmiştir. O kadarki hangi gözlemlerin Batlamyus’a hangilerinin Hipparkos’a ait olduğu kesinlikle bilinememektedir. Yalnız uzay sisteminde Batlamyus Hipparkos’un etkisinde kalmış, yer merkezi sistemi benimsemiştir. Kopernik‘e kadar da bu fikir halk tarafından kabul edilmiştir.
Batlamyus Dünya’yı uzayın merkezi olarak kabul edip sonra sırasıyla Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn gezegenleri düzeninin varlığını ifade etmiştir.
Batlamyus ayrıca ay teorisini geliştirmiş, ayın hareketlerini kendince açıklamıştır. Bunlarda 1400 yıl doğru kabul edilmiştir.
Matematik çalışmaları:
Bu alandaki çalışmaları çok önemlidir. Kendisi birinci sınıf bir geometriciydi. Öklid’in paralellerine eşkenar dörtgenle ilgili «Batlamyus Kuramında» yeni bir ispat şekli getirmiştir. Analemma, Plensphaerium, Planetary Hypothesis, Optics adlı eserlerinde önemli yenilikler vardır.
Harmonica adlı üç ciltlik eseri de müzikle ilgilidir.
Coğrafya çalışmaları:
Coğrafyaya giriş adlı eserinde bu konudaki fikirleri yar almaktadır. Ekvatoru 360 eşit parçaya bölüp meridyenleri geçirme, paralelleri çizme fikirlerini benimsemiştir. Ancak hiç bir zaman iyi bir coğrafyacı değildi, yalnız ileri sürdüğü fikirleri iyi savunup insanları uzun zaman etkileyebildiği için önem kazanmıştır.
Batlamyus güneşin doğup batışını etkileyen nedenleri araştırırken de yanılmıştır. Buradaki hatası çözümleyemediği bir diğer sorunla ilgilidir. Anlaşıldığına göre dünyanın hareket etmesi gerektiğine inanmıştı. Dünyanın kendi ekseni etrafında rahatlıkla, güneşin ve yıldızların hesap edilemeyecek bir hızla uzayda hareket edebilmelerinden daha kolaylıkla, dönebilmesi gerekiyordu. Fakat dünya hareket ederse üzerindeki her şeyi uzay boşluğuna düşürecek rüzgâr neredeydi. Bu tür bir rüzgâr yoktu. Hava çok sakindi, bu nedenle dünyanın ekseni etrafında döndüğü fikrini bırakmıştır.
Batlamyus kuramında bazı aksaklıklar olduğunu hissetmiş, ancak temelden hatalı olduğunu fark edememiştir. Kendince çözümleyemediği nokta güneş ve yıldızların 24 saatte dünyanın etrafında dönüş hızlarıydı. Bu konuda açıklığa kavuşmak için merkezinde dünyanın bulunduğu büyük bir küre tasarlamıştı. Yıldızlar bu küre İçinde mücevherler gibi sıralanmıştı, ancak gezegenlere gelince şaşırıyordu. Gezegenler bu büyük düzgün kürenin içinde değildiler. İstedikleri yere yöneliyorlar, böylece de koskoca bir kuramı aksatıyorlardı. Bu hususu aydınlatmak için yörüngeler çizmiş ve bu varsayımlar Kopernik doğrularını kanıtlayıncaya kadar Astronomiye doğru olarak yerleşmiştir.
Böylece Batlamyus dünya kamuoyunu yanlış yönlere sürükledikten sonra ölmüştür. Ancak kuramı uzun zaman devam etmiştir. Bugün bile onun fikirlerinin mantıki olduğunu düşünen dünyayı boşlukta tutanın ne olduğunu öğrenmekten memnun olacak insanlar vardır.
KARANLIK ÇAĞA DOĞRU
Her şeye rağmen Batlamyus halka inanmak istediği şeyleri söylemiştir. Kamuoyu rahatlıkla ona inanmıştır. Deliller gözlerinin önündeydi. Güneşin sabahtan doğduğunu, geceleri yıldızların dolaştığını görebiliyorlardı. Onlara göre bu delil kesindi. Ayrıca bu onların inanmak istedikleri izahtı. Onlara ait olan bu dünya evrende en büyük ve en önemli olmalıydı. Bu nedenle bu fikre saplandılar.
Bu arada Hristiyanlık gelişiyordu. Hristiyanlığın izahları da Batlamyus kuramına dayandırılmıştı. İnsanlık ve dünyası evreni yöneten Tanrının kafasının ve ellerinin mahsulüydü. Bu çok basit ve aşikâr bir gerçekti. Bu fikir kristalize edildi, Kilisenin doktrini haline geldi. 14 asır hiç kimse bunun aksini düşünmedi. Bu inanış bütün Avrupa’ya yayıldı. Kilise ön plana geçti. Bilim ve öğrenim değerini kaybetti, söndü.
Zamanla Roma zafer kazandı. Ancak bu diriliş bilim ve kültür açısından değildi. Yozlaşma Atina’nın düşüşü ve İskenderiye’nin yükselmesinden sonra hız kazandı. Mehtap karardı. M.S. 5. yüzyılda bütün aydınlık kayboldu ve karanlık bütün Avrupa’yı kapladı. Roma çöktü. Kilise militan bir vaziyet aldı. Kuzeyden Barbarlar geldi. Kültür karışımı ve yıkımı oldu. Okullar kapatıldı. Medeniyet geriye döndü. Putperestliğin ortadan kalkmasına karşılık insanlar çarmıhın önünde diz çöker oldular. Bu sırada kilise mucizesi oldu. Yeni gelenler kilise politikası tarafından yönetildiler, aydınlatıldılar. Barbarlar, Roma sınırlarına geldikleri zaman Avrupalılar için iki şık vardı: ya onları imha edeceklerdi veya medenileştireceklerdi. İmha edemezlerdi, tam tersine onlar Güney Avrupa halkını yok edebilirlerdi. Onları etkileyecek yegâne müessese Kilise idi ve kilise başarılı oldu. Barbarlar sonunda haçı öptüler. Fakat mücadele bütün Avrupa’ya karanlığa yöneltti ve karanlık devre denilen çağ başladı.
İskenderiye yakıldı, okullar yok edildi Bütün doğrular İncilde idi, en bilgili şahıslar rahiplerdi. İnsanlar bilim namına hiç bir şey öğrenmediler, Yunanlı yazarlar yasaklandı ve asırlar boyu unutuldu. Felsefe yoktu, matematik yoktu, tıp Hipokrat ve Galen’in yücelttiği yerden düştü. Çeşitli dualar ve büyülerle şeytana karşı mücadeleye geçildi. Hastalık ya insanları denemek için Allah’a karşı isyan edip etmeyeceklerini anlayabilmek için şeytan tarafından getirilir veya doğrudan doğruya Allah’tan gelirdi. Her iki halde de yapılacak bir şey yoktu. İyileştirme yönünde çabalamak günahtı ve ceza gerektirirdi.
Sonuç olarak Avrupa çok kötü durumlara düştü. Veba salgını çıktı. Kısa zamanda şehirden şehire yayıldı. Yüzlerce insan öldü.
Astronomi basit bir hurafe haline getirildi. Astronomiden anlayanlar yıldızlara bakıp geleceği bilebildiklerini iddia ettiler. Zaaf içinde olan insanlara para karşılığı haberler vererek yardım edeceklerini vaat ediyorlardı.
Bu devirde kimya ilmi ne ilerledi ne de geriledi. Değişik bir tutku insanları etkiledi, bir nevi delilik pek çok insanı tesiri altına aldı. Altın tutkusu çoğu insanların gözünü kör etmişti. Kimya vasıtası ile mucizeler yaratmak istediler. O derece düşüncesizdiler ki en imkânsız şeyler bile onlara basit görünüyordu. Basit metalleri altına çevirerek zengin olmaya uğraşıyorlardı. Bu sırrı çözebilecek şahsı sonsuz güç ve zenginlikler bekliyordu. Bu konuda gereken şey filozof taşını bulmak veya yapabilmekti. Hiç kimse bu işi başaramadı. Pek çokları yaptıklarını söylediler, kurşunu altına çevirdiklerini iddia ettiler. Ciltler dolusu kitaplar yazıldı. Bunlar bir delinin yazabilecekleri yazılar kadar akılsızca ve saçmaydı.
Bu arada ölen azizlerin yadigârlarının satışı çok önemli ve karlı bir iş olarak ortaya çıktı. Bunları alan insanlar, cennetin kapılarını kendilerine açıyorlardı. Kilise adamları halktan bu yönde önemli para ve kıymetli eşyalar topluyor, zengin oluyorlardı. Ahlak sadece kelime olarak mevcuttu.
Çok değişik ve yeni doktrinler ortaya çıktı. Bazı toplumlar tapmak için somut Tanrı istiyorlardı. Bu bir bakıma faydalı olmuştur. Zira toplumları arkalarından sürükleyecek akıllı insanlar ortaya çıkıp, nispeten doğru yolları gösterebiliyorlardı.
Avrupa bu durumdayken Doğu’dan yeni bir kuvvet geldi. Araplar İspanya’ya atladılar. Onların kültürleri üstündü. İşgal ettikleri İspanya da devamlı bir hükümet kurdular, dünyanın hayran kaldığı şehirler inşa ettiler. Okullar yaptılar, tolerans gösterip Hristiyanları da okullarına aldılar. Yunan klasikleri ele alınarak arapçaya çevrilmiştir. Arap harfleri ve rakamları da cebir ile birlikte Avrupa’ya yayılmıştır.
İtalya’nın ve Almanya’nın entelektüel liderleri bir takım boş konular ürerinde, örneğin bir iğne deliğine kaç melek sığabilir, tartışmaları ile uğraşırken M.S. 720 yılında ölen Arap Assamh topoğrafya ürerine yazılar yazıyor, seyahatler yaparak bitkilerin, ağaçların yetişmesinde yükseklik farklarının etkilerini araştırıyordu. 9. yüzyılda Muhammet Bin Musa öğrencilerine cebir, trigonometri öğretiyor, üç bilinmeyenli denklemlerin çözümünü izah ediyordu. Avrupa da ise aynı anda denklem adını duymuş olan insanların sayıları onu geçmezdi. 1000 yılında Galilei’i aynı fikirde zayıflatan İbni Sina zamanı ölçmek için ilk defa sarkaç kullanıyordu.
Avrupalılar domuzlar gibi yaşayıp, sinekler gibi ölürlerken İbni Sina (980-1037) Araplara tıp ve felsefe öğretiyordu. Arapların çok çeşitli bilimsel faaliyetleri olmuştur. Ancak Arap bilim adamları Avrupa’nın ilerlemesine önemli ölçüde katkıda bulunmamıştır. Buna en büyük etken din, dil, ırk farklılıklarıdır. Avrupa uyandığı zaman Arapları bir kenara atarak kendi eski fikirlerini ele almıştır.
Bu devirde Avrupa’nın şartları çok kötüydü. Doğru dürüst yollar sokaklar yoktu. İnsanlar medenileşmeden, pislik içinde, matemetik, coğrafya, tıp, astronomi hakkında bir şey bilmeden, ruhlarının temizlenmesi için dua ederek yaşıyorlardı.
Sonunda Haçlı Seferleri başladı. Bunlar ürkütücü olmakla beraber düzenleyiciydiler de. Dinin aşırı baskılarını, hurafeleri yıkmıştırlar. Hoşgörünün yerleşmesine etkileri olmuştur. Tek kelime ile asırlar süren uykuyu sona erdirmiştirler. İnsanları hakikati öğrenmeye hazır ve istekli bir hale getirmişlerdir.