Jeologlar, yer kabuğunda 10 büyük ve çok sayıda küçük plâka olduğunu ve bu plâkaların “kıta kayması” adı verilen süreç içinde yılda birkaç santimetre hızla sürekli olarak yer değiştirirler. Isıyı, gezegenin merkezinden dışarı atan, konveksiyon dediğimiz dinamik olay nedeniyle, plâkalar, hemen hemen yer kürenin oluşumundan beri yer değiştirmekledirler. Yer sarsıntıları, volkanik patlamalar gibi sismik olayların ve okyanusların, kıtaların ve maden yataklarının oluşum nedeni bu yer değiştirme olayıdır. Cornell Üniversitesi Jeologu Donald Turcette’nin “Jeolojide olayların sürekliliği” (olayların birbirini izlemesi) diye adlandırdığı bu açıklamaya “plâka tektoniği” adı verilmekledir.
MAGMA:
“Plâka Tektoniği” kuramını açıklama için bilim adamları dünyayı çikolata kaplı bir kiraz olarak tanımlayabilirler. Kabuk, bütün dağlan, vadileri, ovaları ve okyanusları kapsayan ince bir tabakadır. Kiraz ise yeryüzünün geride kalan kısmını, çekirdeği ve “manto” denen tabakayı temsil eder. Kabuk astenosferdir, yağlayıcı görevini yapan magmadan aldığı ısıyla yeterince cıvık hale gelen katı maddeler, yüzeydeki plâkaların kabuğu çevresinde kayabilmelerini sağlar. “Manto’nun geri kalan kısmı kızgın kayalardan oluşur ve 1800 mil kalınlığındadır. Kirazın çekirdeği, yani dünyanın merkezi etrafında yer alan bu plâka 4300 mil çapında olup yoğun ve madenseldir.

KITA KAYMASI
17. yüzyılda düşünür Francis Bacon, kıtaların adeta oyma testeresiyle kesilmiş tablalardan oluşan bilmece gibi, birbirlerine uygun kıyılarının, binlerce millik okyanuslarla birbirlerinden ayrılmış olduklarını gözlemlemiştir. Daha sonraları bilim adamları Kuzey Amerika’nın her iki kıyısındaki fosillerin ve kayaların, batı yarıküredekilerden daha çok, Asya ve Avrupa’dakilere benzediklerini fark ettiler. 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener adında bir Alman meteorologu, yeryüzündeki bütün kara parçalarının, eskiden Pangaea adını verdiği çok büyük ve eski bir kıta olarak, üst üste yığılmış bulunduklarını ileri sürdü. Fakat bu şaşırtıcı tezini, plâkaların nasıl hareket ettiklerine dair inandırıcı bir açıklamayla destekleyemediğinden, jeologlar onu bir zırdeli olarak nitelendirip, fikirlerini dikkate bile almadılar.
O zamana kadar jeologlar, sismik olaylar için karmaşık bir açıklama yapmaktaydılar. Sarsıntılar, sert yer kabuğu içindeki birikmiş gerilimlerden kaynaklanmaktaydı ve gerilim kayanın dayanma gücünü aşınca, kayalar kırılacak depreme neden oluyordu. Bilim adamları bunun yanı sıra, gerilimlerin meydana geldiğini; yeryüzünün gittikçe büzüştüğünü ve dünyanın kum eriğe benzeyen yüzeyinde kırışıklıklar olan dağ sıralarının da bunu doğruladığını ileri sürdüler. Fakat her nasılsa, dağlar sürekli bir kırışma göstermediler ve yeni ölçmeler yeryüzünün aslında büzüşmediğini kanıtladı.
SERT KAYA:
Jeologların, depremleri ve volkanik patlamaları açıklamak için diğer ipuçlarına gereksinim duydukları açıkça görülüyor. Jeologlar gerekli kanıtı (plaka tektoniği teorisini) okyanusun tabanında buldular. Okyanus tabanının, yer kürenin etrafını yer yer bölerek çevreleyen bir belkemiği gibi, orta okyanus sırtlarında yeniden oluştuğunu belirterek, bu tabakanın tümünün aynı yaşta olmadığını anladılar. Bu sırtlarda bulunan çatlaklardaki, magma diye bilinen erimiş kaya, yerkürenin ısısı ile yukarı itilip yeni bir okyanus tabanı oluşturmak üzere yayılır. Sonunda, soğumuş okyanus tabakaları öyle ağırlaşır ki, yerçekimi onları “manto” denilen tabakaya geri çeker ve bu olaya “alta dalma” denir. Plâka hareketlerini oluşturan kaynak, bu sürekli yinelenen devirdir.
Kıta plakalarını oluşturan kayalar, okyanus tabanındakilerden daha hafif olduğundan, kıtalar aşağıya doğru çekilmez, yalnızca yer küre üzerinde dönerek hareket ederler. California’daki San Antreas Fayı diye bilinen plâkaların sürtüşmesi gibi, katmanları bazen birbirleri üzerinden çeşitli (zıt) yönlere de kayarlar. Bu zımpara kâğıdı gibi sürtünme ve birbirini tutma hareketi, yer küre içinde kronik (süreğen) depremlerle sonuçlanan gerilimlere neden olur.
ZAYIF NOKTALAR:
Eğer plâkalar baş başa çarpışırlarsa, genellikle biri diğerinin altına doğru kayar ve bu basınç, dış yüzeyde oldukça büyük değişmelere neden olabilir. Himalayalar, 50 milyon yıl önce Hindistan, Asya’ya çarptığı zaman doğmuşlardır. Eğer katmanların itme gücünden meydana gelen sürtünme, yeteri kadar çok ısıya neden olursa volkanlar meydana gelir. St. Helen dağı, Pasifik Okyanusu plâkaları ile Amerika kıta plâkalarının çarpışmasının sonucudur. Depremler kıtaların iç kısımlarında pek sık oluşmazlar. Tıpkı toprağın 1811-12 depremlerinin kötü etkilerini hâlâ taşımakta olduğu Missouri ve 1975-76 Çin depremleri gibi. Bilim adamları, bu sarsıntılardan, plâkaların içindeki çatlakları veya zayıf noktaları sorumlu tutarlar.
Kıta kaymasının başlangıcı 600 milyon yıl kadar öncesine kadar dayanır. Michigan Üniversitesinden Henry Pollack, “iki milyar yıl önce 60’dan fazla, 3 milyar yıl önce ise belki de yüzlerce plâka vardı” diyor. Nedenine gelince; genç yer kürenin, büyük ısısını atması için daha çok plâkaya ve dolayısıyla, kabukta daha çok çatlağa gereksinim vardır.
Yer küre, az miktarda soğumuş olmasına karşın dönmeye devam eder. Bilim adamları, ancak 6 milyon yılda, Los Angeles ve San Francisco’nun, 5. eyaletler arası sınır boyunca, birinin güneye, diğerinin ise kuzeye yönelerek birbirlerini geçeceklerini hesaplamışlardır. Hareket, dünya soğuyuncaya kadar durmayacaktır, böylece konveksiyon, plâkaları sürükleyemez. Pollack “diğer bir iki milyar yılda dünya dönmeyecek kadar ağır hale gelecektir. Katman tektoniği, gezegensel değişmenin sadece bir evresi olabilir” demektedir.
Eğer bilim adamları plâka tektoniği hakkında bu kadar kendilerinden emin konuşabiliyorlarsa, neden depremleri önceden tahimin edemiyorlar? Yanıtı şu: Tahmin edebilirler ancak on yılı aşkın sürelerle San Andreas Fayını inceleyen sismologlar, söylemeye yetkileri olmadığı halde, California’nın bu yüzyılın sonlarına doğru büyük bir depremden zarar göreceğini söylüyorlar. A.B.D Jeolojik Araştırma Merkezinden David Hill “Sorun, artık bu depremin olup olmayacağı değil, ne zaman olacağıdır.” diyor. California Enstitüsü Sismografik Teknoloji Laboratuvarı Müdürü Don Anderson, 2 yıl önce başlamış olan, yaklaşık çeyrek yüzyıllık, dönemde, sismik olayların artmış olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Depremleri tahmin etmekte kullandığımız tek ipucu dönemler değildir. Güney California’daki su kuyuları, uranyum bozunması sonucu oluşan, çok az miktarda radon gazı ile kaynamaktadır. Çin ve Rus jeologlar, büyük bir depremden önce, bir fay çevresindeki toprağın gerilerek çatladığını ve yeraltındaki uranyum kaynaklarından süzülerek gelen suyun, kırılan yer kabuğundan dışarı sızdığını ileri sürüyorlar. Radon gazının varlığı ve yükselmiş su seviyesi, Çin’lilerin 1975‘deki Xintagi depremini 4,5 saat önceden tahmin edebilmelerine yardım etmiştir.
KURBAĞALAR:
Çin’liler, seri halindeki küçük sarsıntıları ve hayvanların bazı garip davranışlarını içeren diğer kanıtları da göz önünde tuttular. Depremden önce kurbağaların sudan dışarı fırladıkları ve geyiklerin açığa çıktıktarı bilinir. Fakat Çin’liler bu denli çok bilmiş görünmelerine karşın, yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan ve her şeyi harabeden 1976 Tangshan depremini tahmin etmekte yanılgıya düştüler. Kısa süreli ipuçlarının kusuru, sürekli olmayışlarıydı. Colombia Üniversitesi Lamont-Daherty Jeolojik Gözlemevinden Yash Aggarwal, “bir deprem olduktan sonra, kesinlikle bir şeylerle arasında bağlantı kurabilirsiniz” diyor.
Jeologlar, becerilerini hiç değilse nüfusun çok yoğun olduğu alanlarda oluşacak depremleri birkaç gün önceden tahmin edebilecek şekilde geliştirebilmeyi ümit ediyorlar. Bununla birlikte sık sık kesin tahmini engelleyici, ümit edemeyecekleri kadar çok değişken var. Henüz yeni doğmuş bir bilim olan plâka tektoniği hakkında öğrenilecek pek çok şey kalıyor. Birleşik Amerika Jeolojik Araştırma Merkezinden Robert Decker “Kim bilir, belki bugün savunulması olanaksız gibi görünen fikirler, bir gün gerçekleşecektir ve günümüzden 2000 yıl sonra halen kabul etmekle olduğumuz fikirlerin ne kadar basit şeyler olduğunu göreceğiz” demektedir. Yakın bir gelecekle, kesinlikle bir deprem olacağı bilinen San Andreas Fayı boyunca yaşayan California’lılar, hâlâ gökdelenler inşa etmeyi sürdürüyorlar.
KAYNAK: Bilim ve TEKNİK