Dilin Fiziksel Özellikleri

Dil, yetişkin insanlarda 10 cm uzunluğunda ve 60 gr. ağırlığındadır. Tatma duyumuzun ev sahibidir. Bazı hayvan dilleri daha marifetlidir. Kurbağa dili sinekleri yakalayabilir. Yılan dili sayesinde karanlık bir kovukta yolunu bulabilir. Çiğnemeye yardımcıdır. Yiyeceğin ağız içinde yuvarlanmasına ve iyi bir şekilde bir miktar ezilmesine ve midenin kabul edeceği büyüklüğe gelmesine yardım eder. Aynı zamanda işe yarar bir kürdan görevi görür ve ağız içinin her türlü temiz kalmasını sağlar.

Dilin Çiğneme ve Yutma İşlevi

Dilin en önemli bir görevi de yutmaya yardım etmektir. Bunun için lokmalar, dilin ön kısmı ve ağzın tavanını oluşturan sert damağa doğru bastırılır ve sonra arka dilin arka kısmı kamburlaşır ve yiyeceği boğaza doğru iter. Bu hareket her ne kadar oldukça basit görünse de ahenk içinde bir şekil hareket getirir. Bu hareketler sinirlerle idare edilir ve gayet karışık kaslarla yapılır. Yutma refleksi doğumumuzdan itibaren içgüdüsel yaptığımız bir eylemdir.

Konuşma ve Dilin Rolü

Konuşma olayı başka bir hadisedir. Olağanüstü bir sinir ve kas oluşumunun gerektirdiği eğitim sonra kazanılır. İki yaşına kadar bebekler basit kelimeleri bir araya getiremezken tecrübe ettiği  bazı sesleri çıkarabilir. Büyüdükçe yorulmaz bir sporcu olur, karma karışık cümleleri de durmaksızın konuşabilir. Konuşurken dil hep hareket halindedir.

Dilin en büyük düşmanı belki de dişlerdir. Bazen gerçekten yaralayıcı olabilirler. Dil olağanüstü çevik yapısıyla biz fark etmeden dişlerden uzak durur.

Dilin Yapısı ve Tat Alma

Gerçekte dil mukozalı bir membrandır (zar) ve karmaşık bir kas ve sinir sisteminden oluşur. Üst yüzeyi papilla denen küçük çıkıntılarla kaplıdır. Bunların bir kısmı tat alma tomurcuklarını kapsar. Bu tatma tomurcukları da tatma duygusunu alan tatma hücrelerinden oluşur. Alt tarafında frenulum (gem) denen küçük bir kordon vardır. Bu kordon çok kısa olduğu zaman dilin normal hareketlerini kısıtlar. Böyle olan insanlar yaşantıları boyunca konuşmakta zorluk çekerler ama ameliyatla bu kusur düzeltilir.

Tat alma tomurcukları, mikroskobik gül tomurcuklarına benzer. Tat alma faaliyetleri koku alma işlemi gibi kimyasal bir süreçtir. Tat alma tomurcukları dilin üst kısmında bulunduğu gibi alt kısmında da vardır. Tuzu uç kısımda, tatlıyı orta, acıyı arka ve ekşiyi yan kısımlarda harita gibi sınırları çizilmiş şekilde alındığı sanılırdı. Doğrusu her tadın kısmen de olsa her bölgede alındığıdır.

Tat alma tomurcukları yalnız dilde bulunmaz aksine ağız boşluğu içerisinde yayılmış durumdadırlar. Ekşi ve acının asıl tat alıcıları ağzın tavanındaki yumuşak ve sert damakların birleştiği yere yakın yerde bulunurlar. Damağa takılan bir protez varsa bu tomurcuklar kapanır ve yenen besinlerin tatları pek alınmaz. Tuzlu ve tatlı için gerekli tomurcukların çoğu dilin üzerinde bulunsa da bir kısmı boğazın üst tarafında bulunmaktadır.

Yiyeceklerin tadının alınması için önce sulandırılması ve öğütülmesi gerekir. Buna dondurma yerken de gerek vardır bu sebepten dondurma dilde veya ağızda eriyinceye kadar hemen hemen tatsızdır. Bir defa eridikten sonra tomurcukların tat alma alıcılarına bulaşır ve ufak bir elektro kimyasal süreç yaşanır. Bu süreç beyindeki sinirler aracılığıyla beyin içindeki tat alma terminallerine ulaşır. Tıpkı bir palet üzerinde karıştırılmış renkler gibi bu mesajlar birbirine karışık olarak beyine ulaşır. Bu bilgilere göre beyin karar verir, bu dondurma gerçekten lezzetli veya tadı hiç güzel değilmiş duygusunu yaşatır. Tat alma hissi insandan insana değişir, bir kimseye ıspanak çok hoş gelebilir, başka birisine de hiç hoş gelmeyebilir. Çeşitli kimyasal noktalar insanlara çeşitli etkiler oluşturur. Örneğin sodyum banzanot bazılarına tatlı, bazılarına ekşi, acı, tuzlu veya ekşi gelebilir. Bir şeyin tadı alındığında bir daha unutulmaz. Dil, vücudun diğer organlarına kıyasla yaşlılığa da daha dayanıklıdır. Görme ve işitme duyuları azalsa da tat alma duyusu azalmaz. Doksan yaşına gelindiğinde de aynı dondurma tadını hissettirir.

Hastalıkların Dildeki Yansımaları

Bir çok öldürücü hastalıklara yakalanmış insanların dilleri temiz olabilir veya hastalıkla ilgisi olmayan bireylerin dilleri yeşil-beyaz bir tabakayla örtülü olabilir. Bunlar yemek kalıntıları ve yaşlanmış hücreler olabilir. Papillalar arasında sıkışmış ve mikropların hücumuna uğramışlardır. Ağız yoluyla nefes alındığında bu durumla daha sık karşılaşılır.

Bazen hastalıkların aynası da olur. Anemi pernisyoz denen öldürücü bir kansızlık hastalığında sığır eti gibi görünür ve pelte bir hal alır. Sarılık durumlarında yeşilimsi bir renge bürünür. Bir çeşit vitaminsizlik hastalığı olan pellagra hastalığında da ateş kırmızısı renk olur.

Başka bir dil rahatsızlığı da disgusia denen hastalıktır. Tat alma duyusu bozulur. Şeker kötü bir tat verir. Et dayanılmayacak bir lezzet verir. Çikolata tuzlu, bir balık ise tatlı hissi uyandırır. Bu tutya (çinko) eksikliğinden oluşur. Bu durum yemeklerler veya ilaçlarla telafi edildiğinde tat alma duyusu düzelir. Başka bir hastalıkta yiyecek ve içeceklerden alınan lezzet hissini azaltan hipogosia hastalığıdır.

Normal şartlarda saç veya tırnak bakımımızdan daha az ilgi duysak da dil bize diğer duygulara kıyasla en çok zevk veren organımızdır.

Reader’s Digest

Yazar Hakkında

admin

Leave a Comment