Diş, vücut yaşadığı sürede en çabuk bozulabilen, ölümden sonraysa en sağlam ve uzun süre dayanacak parçasıdır. Yaşam sona erip 1000 yol geçse dahi yine de sağlam olarak bulunabilir. Ergenliğe ulaşıldığı zaman 32 tane olurlar.

Yemek yendiği zaman dişler sindirimi başlatır ve yemekten tat alınmasına katkı sağlarlar. Eğer yemekler çiğnenmeden yutulsaydı bundan pek fazla tat alınmazdı. Dişlerin faydalarından bazıları hayli ilgi çekici­dir. Dişler, yumuşak yiyecekleri başka, sert­leri başka türlü ısırır. Bu ısırmalardan hangisinin kullanılacağı, duygusal bir dü­zende bildirilir. Başka organları, pelte gi­bi yamyassı edebilecek basınçlara dişler kar­şı koyar. Böbrekler, deri gibi vücudun organlarından birçoğu yaralandığı zaman kendi kendini onarabilir, dişler onaramaz. Dişer bir kez yaralandı mı, hep yaralı kalı­r.

Doğuşta ağız dolusu, damağı içinde gömülü 52 tane diş vardır. Dişler tam şekli almış değildirler. Fakat bunlardan 20 «be­bek dişi» mine tabakası da dahil olmak üzere çıkmaya hazırdılar. İnsan yeni doğ­duğu zaman çene kemiği küçüktür ve iyi gelişmemiştir. Yüz biçimi de çiğnemeye de­ğil de süt emmeye göre müsaittir. Ağızda bü­yüklerde bulunan 32 dişi alacak yer olma­yıp, ancak bebek dişlerinin sığacağı kadar yer vardır.

Dişeti içinde gelişilen bir yatak durumundadır. İlk altı ayda dişlerden, önce dört altı kesici ki bun­lara ön dişler denir, diş etlerini yararak yu­karı doğru çıkmaya başlar. Sütdişi 18. ayda ve ikinci azı dişi de 24. ayda çıkar.

İlk sürekli diş olan altı yaş azı dişi ağızın süt dişlerinin hepsinin arkasında kendini gösterir. Bünye süt diş­lerinin köklerini hazmederek gevşetir ve başka sürekli dişlerin çıkmasına yol açar­ken, bu azı dişleri çiğnemeyi sağlar. İnsan 12 yaşına bastığı zaman köpek dişleri çıkar. So­nuncu olan akıl dişi ise, 18 yaşına gelinceye kadar kendini göstermez.

Yapısına bir göz atıldığında, bir mühendislik eseridir. Diş etinden dışarı çıkıp ta görünen kısmım mine denen parlak ve sert bir kabukla ör­tülüdür. Bu kabuk kısmı, her ne kadar kısmen organik bir hayata sahip ise de büyük ölçüde kalsiyum fosfattan oluşur. Mine kısmı çok küçük, bir demet ha­linde birbirine bağlanmış kurşun kalemle­re benzeyen, altı köşeli çubuk demetlerin­den meydana gelmiştir. Bunların yüz ta­nesi ancak bir saç kılı kadar kalınlık gös­terir. Mine tabakasında sinir olmadığı için, acıya karşı hassas değildir. Çiğneme esnasında da hayli kuvvetli tazyiklere dayanacak ka­dar sağlamdır.

Minemin altında dentin denilen ke­mik yapısına benzer, dişin asıl maddesi vardır. Dişin duyarlılığı buradan başlar. Dentin’in de altında diş özü başlar. Bu kısım nispeten yumu­şak malzemeden yapılmış ve içerisinde dentin’in küçük kanallarından geçen sinir­ler, kan damarları ve hücreleri bulunur. Bütün diş takımı çene kemiğindeki boş­luklara tıpatıp uygun şekilde ve kemiğe benzer SEMENT denilen bir doku binler­ce lif yardımıyla sıkıca yerleşmiş durum­dadır. Dişler çene kemiğinin doğru­dan doğruya bir parçası olmayıp, saksıda yetiştirilen ve yapacağı göreve göre kök salan bitkilere benzerle. Kesiciler ile köpek dişleri için (eti ve sert yiyecekleri parçalarlar) bir tek kök yeterlidir. Daha gerilerdeki ağır iş yapan öğütücüler, destek için mümkün ol­duğu kadar çok, üç köke kadar ihtiyaç du­yarlar.

Dişlerin bazı sıkıntılara sebep olduğu­ eskiden beri bilinir. 40 yaşında gelindiğinde 10 dişini kaybetmiş olan­ insanlar dahi vardır. Eğer gerektiği kadar iyi bakılırsa bunlar olmaz. Dişlerin düzenli fırçalanması ve ağız yıkama suyuyla gargara yapılması gerekir. Böylelikle ağzın temizlendiği sanılır. Aslında ağız mikrop­ların yaşadığı bir hayvanat bahçesinden farksızdır ve vücudun bundan kurtulmak için yapabileceği fazla bir şey yoktur.

Vücudun bütün hayatı boyunca en bü­yük düşmanı diş çürümesidir. Bu da ağız­da kalan yiyecek parçacıklarıyla, bunlar­da üreyen bakterilerle olur. Yiyecek kırıntıla­rı dişlerin yarık ve çatlaklarında toplanır. Bunlar diş lekeleridir ve genellikle gözle görünmezler. Lekeler üze­rinde yaşayan canlı bakteriler buradaki yi­yecek parçalarını mayalandırarak asit üretir. Üretilen bu asit de mineyi eriterek, bakterilerin dişin iç kısımlarına girmesi­ne sebep olur.

Diş yapısının içine başka bir giriş yolu daha vardır. Diş minesi üzerinde bulunan bir çatlaktan bakteriler girebilir ve minenin altında bir çürüme başlayabi­lir. Diş röntgeniyle bu gizli çürümeyi mey­dana çıkarmak mümkündür.

Çürüme hızı 35 yaşından sonra yavaş­lar. Bu safhalarda dikkat edilmesi gereken en önemli şey dişeti kenarlarına musallat olan diş etrafındaki hastalıklar­dır. Burada diş lekesi en büyük suçludur. Zamanla gözle belli olmayan lekeler, tü­kürükten madenler alarak bunları sert ve pürtüklü diş taşı (diş kefki) haline geti­rir. Gerek diş lekesi ve gerek diş taşı, diş etlerini dişten ayırarak buralarda yiyecek kırıntılarının ve bakterilerin yerleşeceği cepler meydana getirir, işte buralardan da her türlü kötülükler doğar. Diş etleri kanar. Normal olarak diş etleriyle korunan dişin yumuşak kı­sımlarına bakteriler hücum ederler. Buna karşı bir şey yapılmazsa cerahat cepleri meydana gelir ve çene kemiği ile bağlan­tılar tahrip olur.

Dişlerde yamukluk varsa küçükken düzeltilmesi gerekir. Dişeti hastalıkları­nın başka bir nedeni olan MALOCCLU-SİON sıkıntısı bu sebeptendir. Malocclusion üst çene kemiğinde bulunan dişlerden bi­rinin alt tarafta bulunan eşle uyuş­maması ve karşılaşmaz durumda olması de­mektir. Bundan dolayı bir diş çalışırken öteki diş tembel tembel durur ve kök böl­gesinde benzer bir faaliyet gösteremez. Tembel olan diş çevresindeki dişeti geriler ve buraları bakteriler istila eder, cerahat cepleri oluşur, bu da en nihayetinde dişlerin gevşeye­rek sallanmasına sebep olur.

Ge­lişme çağında iken florlanmış içme suyu içilirse, dişler daha sert ve çürümeye karşı daha dayanıklı olur. Bununla birlikte yetişkin bile olunsa gelecek sıkıntılardan korunmak için hayli şeyler yapılır. Dişlerin arasının dikkatle fırçalanması ve temizlenmesi önemlidir. Kürdan kullanmak her ne kadar sosyal etiket bakımından iyi karşılan­mazsa da çok iyi bir temizleyicidir. Floss (diş etlerini temizlemeye mahsus mumlu iplik) ve su jeti de faydalıdır. Yemek­ten sonra ve özellikle tatlı yedikten sonra, dişlerin temizlenmesi çok önemlidir. Bakteri­lerin gelişmesini sağlayan şeker böylece giderilmiş olunur.

Dişçi tarafından, dişlerin baş düşmanı gözle görünmeyen diş lekesini nasıl bulunup ve na­sıl fırçalanacağı öğrenilmelidir. Aksi halde diş­lerin gelişi güzel fırçalanmasıyla bu lekele­re dokunulmamış olunur. Bu iş her gün an­cak birkaç dakika alır. Eczanelerde satılan ve çiğnendiği zaman ağızda yiyecek kalıntılarını boyayan tab­letler kullanılmalıdır. O zaman diş lekeleri kırmızı lekeler halinde görülür ve bunlar da bir çürüğe sebep olmadan fırçalanıp temizlenir.

Bu şekilde diş temizliğine de­vam edilirse birçok sıkıntılardan kurtul­muş olunur. Farkına varılamayan bir kısım lekelerin gelişimini önlemek için, dişlerin yılda iki kez bir diş­çiye uzmanca temizletilmesi gereklidir. Diş­çi ısırma yüzeylerini de bir plastikle bo­yayarak bakterilere karşı çatlakları kapatır. Aynı zamanda birbirine iyi uymayan dişleri de düzeltir ve törpüler.

Bazı işaretlere de dikkat edilmelidir. Diş etlerinin kanaması, en has­sas meseledir, diş etlerinin kenarlarında bir yarık olduğunu gösterir. Dişçi genellik­le bir bakışta bunun nedenini anlayabile­ceği için vakit kaybedilmeden dişçiye gidilmelidir. Dişlerin egzersizlere de ihtiyacı vardır. El­ma, havuç gibi ısırılarak yenen gevrek yi­yecekler çene kemiğindeki yerleşme ve desteklenme durumunu kuvvetlendi­rir ve geliştirir.

Özetleyecek olunursa; iyice temizlenir, ayrıca bir uzman tarafın­dan yılda iki kez temizlenmesi sağlanır, diş etleri kanadığı zaman da gereken ya­pılırsa, dişler vücuda daha birçok yıllar hiz­met etmeye devam eder. Bu durum ağızda pahalı ve rahatsız edici bir sürü metali taşımaktan daha iyidir.

J.D. Ratcliff

Yazar Hakkında

admin

Leave a Comment