Bacon İngiliz filozof, bilim adamı ve eğitimcisidir. Zengin bir aileye mensuptur. Doğduğu yer kesinlikle bilinmemektedir. Bir iddiaya göre Somerset’te İlchester’de doğmuştur. Öğrenimini Oxford’da yapmıştır. Geometri, aritmetik, müzik ve astronomi sahalarında son derece iyi eğitilmişti. Kendisini Aristo‘nun bütün eserlerini okumuş olmakla iftihar etmiştir. Eserlerinde Eflatun’un izleri varsa da felsefesi temel olarak Aristo’ya dayanıyordu.
Bacon gözlemin ve deneyin, bilimin temeli olduğu noktasından hareket ediyordu. Bacon’un yaşadığı devirlerde Avrupa karanlık devreden yavaş yavaş sıyrılıyordu. Ancak bu sırada da skolastik felsefe doğdu. İnsanlar orijinallikten, araştırmadan uzaktı. Deneme, inceleme diye hiç bir şey yoktu. Aristo bütün problemlerini metafiziğe ve tabiata dayanarak çözümlüyordu. Galen eserlerinde insan vücudu hakkında bilinebilecek her şeyi ve ilaç kullanma usullerini anlatmıştı. Bu iki şahısın yazılarını okuyanlar o gün için eğitim görmüş sayılıyorlardı. Belirli kimselerin ileri sürdükleri fikirler itiraz edilmeden, gözü kapalı bir şekilde kabul ediliyordu. Bugün bir bilim adamı bir varsayım ileri sürse, başka yüzlerce bilgin bu fikrin doğru olup olmadığını araştırmak için denemeler yaparlar. 12. Yüzyılda Avrupa insanı düşüncesiz, her şeyi olduğu gibi kabul eden, tepkileri çok az, çocuk zihniyetinde bir varlıktı. Bu sıralarda her şeyin nedenini soran, itirazlarda bulunan, sesini yükseltmeye cesaret edebilen 10 yaşlarında parlak zekâlı bir çocuk vardı ki bu Roger Bacon’du. Çok akıllı bir çocuktu. Dehası daha 19 yaşındayken anlaşılmıştı.
Paris’teyken büyük Arap yazarların yanında büyümüş, onların etkilerinde kalmıştır.
1250 yıllarında Bacon İngiltere’ye dönmüş ve Oxford da dinsel konuları kapsamayan dersler, konferanslar vermeye başlamıştır. Bilim ve eğitimle müthiş ilgileniyordu. Yalan ve gösteriş dışında her şeye karşı sonsuz bir hoşgörü sahibiydi. Öğrenmeden bahsettiği zaman bugün bizim anladığımız anlamı kastediyordu: gerçeği arama. Skolastik düşüncede olanlara ise öğrenme kelimesi bir şey ifade etmiyordu.
Herkesin bilmek istediği hususları soru cevap şeklinde izah eden bir kitap yazdığı için o zamanlar dünyanın en büyük eğitimcisi kabul edilen Hal’li İskender’in anladığı anlamda öğrenmeyi de kabul etmiyordu, çünkü buna göre bir öğrencinin yapacağı şey bu kitabı hafızasına yerleştirmekten ibaretti.
Bu adama karşı Bacon en ateşli ithamlarda bulunmuş, İskender’in kendisinin eğitimini yetersiz görerek, onu boş bir midye kabuğuna benzetmiş, küçümsemiştir. Çok tabiidir ki bu davranışları çevresinde hoş karşılanmamış, derslerine son verip, Paris’e dönmesi istenmiştir. Arkadaşları bu arzuya uymamasını, uyarsa başını aslanın ağzına koymuş olacağını, İngiltere de emniyette olduğunu, Paris’te başına neler geleceğini ancak Tanrının bilebileceğini söylemiştirler.
Bacon basit, mütevazi bir insan olması nedeniyle, vicdanının rahat etmesi için Paris’e gitmiştir. Orada on sene tutsak olmuştur. Kitap okuması, deneyler yapması, yazılar yazması yasaklanmıştır. Anlayışsız din adamlarının sıkı disiplini altında on sene aydınlarla ilişki kurmadan yaşamıştır. Bütün bu tedbirlere rağmen, Bacon’u düşünmekten alıkoyamamıştırlar.
1265 yılında Bacon’un İngiltere’den tanıdığı Guy de Foulgues, IV. Clement olarak kilisenin başına geçince Bacon biraz rahatlamıştır. Papaya kendi projelerini izah eden mektuplar yazmıştır. En büyük projesi uzun hazırlıklar yaparak, etrafına bir grup insan toplayıp büyük bir ansiklopedi hazırlamaktı. Papa, Bacon’un fikirlerini beğenmiş ve onun derhal bir kitap yazmasını istemiştir. O da hazırlık yapamadan, derhal canla başla ve yalnız olarak çalışmaya başlamıştır. Kitaplar halen kendisine yasaklanmış olmakla birlikte onun için mühim olan kafasındakileri kâğıda dökebilmekti. On sekiz ay içinde papaya üç ciltlik kitap yazmıştır. Bunlar adeta birer ansiklopedi niteliğinde idi. Ancak daha geliştirilmeleri gerekiyordu. Fakat bir bakıma o günün bütün bilimsel bilgilerini kapsıyordu. On senelik bir esaretten sonra böyle muntazam bir eser yaratabilmesi Bacon’un kültürünün mükemmel, hafızasının kuvvetli olduğunu göstermektedir. Bu eserlerle birlikte o bir de gerçek anlamda bilimsel araştırma metodu geliştirmiştir. Bacon’a göre hakikate giden bir tek yol vardı, o da dedüksiyona (tümden gelime) dayanan deneylerdir. Bu modern dünyada yeni bir sesti. Bunun mirasçıları olan bizler, bugün bu anlayışın o zamanki mistik, dini doğmalara gömülmüş XIII. Yüzyıl insanları arasında nasıl doğduğunu anlayamayız. O zamanki insanlar tarihin hiç bir devrinde olmadığı kadar düşüncesiz ve bencildi. Bu din baskısının yan ürünüydü. Onlara göre her şeyi Allah tanzim etmiş, hatta insanların kafalarının içine her türlü bilgiyi ekmişti, insanlar sadece gözlerini kapayıp kazıya başlayacaklardı. Bu ortamda Bacon ortaya çıkarak bilginin bu şekilde elde edilemeyeceğini, doğanın sırlarının incelenerek ve deneylerle ortaya çıkarılabileceğini anlatmaya çalışmıştır. Örnek olarak gök kuşağını ele almıştır. Gökkuşağı çok değişik tanrısal bir olay olarak kabul ediliyordu. Bu kuşak, gökyüzüne uzanmış Tanrı parmaklarıydı. Bacon gökkuşağı kavisinin yağmur tanelerinden yansıyan güneş ışınlarından oluştuğunu en basit bir insanın bile anlayabileceği şekilde izah etmeye çalışmıştır. Olay çok basitti ancak o zamana kadar hiç kimse bunun bu kadar basit olabileceğini düşünmemiş, deney yapmak zorunluluğunu duymamıştı. Hiç kimse çiğ taneleri renkleri ile gökkuşağı renklerinin benzeşebileceğini akıl edememişti.
Işık, Bacon’u çok ilgilendiren konulardan biriydi. Uzun yıllar merceklerle uğraşmıştır. Acaba bir teleskop, bir mikroskop yapabilmiş midir? Bunu kimse kesinlikle bilememektedir. Ancak kendisi uzaktaki cisimleri yakın gösteren merceklere ilişkin bazı prensipleri kapsayan yazılar yazmıştır. O halde dünya kamuoyu teleskop için neden Galilei’ye kadar 300 yıl beklemek zorunda kalmıştır? Bunun nedeni Bacon’un yazılarının Kilisece yasaklanmasıdır. Bacon bugün için gerçekleşmiş pek çok yeniliğe daha o zamandan değinmiştir. Yazılarında, makinelerle gidecek gemiden, atsız arabalardan ve kanatlı makinelerden bahsetmiştir. Bunlar karanlığa atılmış birer kurşun değildi. Bacon buharlı gemiye ait bir şeyler biliyordu. Çok muhtemeldir ki kendi laboratuvarında bir tane yapmıştı. Daha başka neler yapmıştı, bilinmiyor. Etrafındakileri büyü ile uğraştığına inandıracak kadar bir şeyler yapmıştır. Esasen kendisi büyücülük yapmış mıdır? Bu husus açıklığa kavuşmamıştır. Komşularına göre o, makineleri, mercekleri, değişik aletleri ile devamlı olarak sihirbazlık yapıyordu. Şeytanla işbirliği kurmuştu.
Papa IV. Clement’in müsaadesi ile «Opus Majus». «Opus Minus» ve «Opus Tertium» adları ile yazdığı üç büyük eserden sonra Bacon ilgilendiği bilim dallarını geliştirmek için bütün vaktini, gücünü ve parasını sarf ediyordu. Ancak Papa IV. Clement’in 1268 de ölmesi üzerine rüyaları yarım kaldı. Büyük bir ansiklopedi yazmayı tasarlıyordu.
Ölen papanın cesareti ve öğrenim merakına sahip olmayan III. Nikolas başa geçince Bacon’un eserlerini incelemiş, onları korkunç bulmuştur. Fikirleri nedeniyle cezalandırılmak istenmiş, Bacon da derhal «De Nullitate Magiae» adlı eserinde kendini savunmuştur. Fakat maalesef çalışmaları olduğu gibi, savunması da anlaşılamamıştır. Kudretli dostları sayesinde ölüm cezasından kurtulmuş, ancak 1278 yılında tekrar hapis olmuştur. Yaşlı, bilgili, aydın birinin yalnız başına bir yere kapatılması hiç de hoş olmayan bir durumdu. Bacon bu sıkıntıya 14 sene katlanmış, sonra sıhhati bozulmuştur.
Ömrünün büyük bir kısmı hapishanelerde geçen Bacon’un bağımsız olduğu dönemlerde yaptığı çalışmalar son derece takdire layıktır. Ancak devrinde anlaşılamamıştır. Kendisi de bu durumun farkında olduğu için ölüm yatağında son sözleri: Bilim uğruna kendimi bu kadar sıkıntıya soktuğum için çok pişmanım, olmuştur.