Görünüş yönünden parlak ve yakışık­lı olmaktan başka her şeye benzer. Sa­rı-gri, pelte gibi, hoş olmayan, kibrit kutusuna benzer bir görünüşü vardır ve vücudun göğüs kemiğinin tam üstünde, ak­ciğerlerinin ortasında yerleşmiş bir du­rumdadır. Büyüklüğü yaşla ilgilidir. 45-50’li yaşlarda 10 gram kadar gelir. Fakat yeni doğduğu zaman 20 gram kadar bir ağırlığa sahiptir. Ergenlik çağı sonundaysa 60 gram ağırlığa sahiptir.

Gözde bir organ olarak timüs bezine bağışıklık kralı gözüyle bakılmaktadır.

Bağışıklık nedir?

Bağışıklık aslında, vü­cudun bir dert kaynağı olması muhtemel bir istilacının keşfedilmesi ve onun tah­rip edilmesinden başka bir şey değildir. Bu istilacılar da bakteriler, virüsler, yan­lış tip kan, parmağa batmış bir kıymık, mantar, kanser hücreleri, zehirler, nakledilmiş bir cilt parçası gibi akla gelebile­cek her şey olabilir. Bir anlamda vücudun herhangi bir istilacıya karşı saldırma­ya hazır kıtalarıyla birlikte bir kaleye benzer. Timüs bezi vücudun savunma gücünün baş elemanıdır. Çalışma bakı­mından herhangi bir ülkenin savunma sisteminden daha karmaşık ve daha ileri bir durumdadır. Timüs savunma sistemi­nin — dalak, lenf bezleri, kemik iliği, ba­demcikler, adenoid (lenf dokuları), belki kör barsak ve ince bağırsakların bir kısmı gibi— birçok elemanlarını destekler.

Timüs Bezinin Önemi

Ne kadar önemli olduğuna dair bir fikir vermek için şunu söyleyebiliriz; bebek anne karnında iken timüs bebeğin kalbinden daha büyüktür. Hatta bir ciğerinden de büyüktür. Bebek annesinin kan dolaşımın­dan geçen bağışıklık faktörleri müstesna, hastalıklara karşı hemen hemen savun­masız olarak dünyaya gelir ve bu faktörler de kısa bir süre sonra kaybol­ur. Eğer bebek bazı çocuklarda za­man zaman olduğu gibi, timüs bezi olmadan doğmuş olsaydı, önemsiz bir enfeksiyon bile yaşantı için büyük bir tehlike teşkil ederdi. O zaman cılız ve hastalıklı bir bebek olunur ve birkaç ay içinde de yaşam sona ererdi.

Buna karşılık timüs beziyle birlikte doğan bebek enfeksiyonlara karşı bizzat savunmaya hemen hazır bir durumdadır. Kemik iliğinde mikroskobik beyaz hücreler, lenfosit denen birtakım gelişme­miş hücre tohumları bulunur. Bu yavru savaşçı hücreler, timüs bezine kan dolaşı­mından geçmiştir. Bunları hızla olgunlaş­tırmaya çalışmak ve sonra bunları nihai gelişim için dalağa, lenfatik sisteme ve­ya öteki organlara yollamak timüs bezinin göre­vidir. Timüs bu organları harekete getir­mek için, onlara hormonsal uyarılarda da bulunur. Birkaç gün içinde bebeğin bağışıklık olanağını sağlamış olur. Bebeklik zamanından beri de sistemi çalıştırır durur.

Timüs Bezi Nasıl Çalışır

Timüsün ürettiği lenfositlerle, ince bağırsakların bir yerinde üretilen başka bir grup lenfositler kısmen dedektif ve kıs­men de öldürücü olarak, olağanüstü işler başarır. Vücudun beyaz kan hücrelerinin dörtte birini temsil eden bu lenfositler, zararlı düşmanları keşfeder, yani karşı­sındaki bir grip virüsünü, cerahat yapan bir stafilokok (çok küçük çaplı mikrop) mu, parmağa batan bir di­ken mi olduğunu hemen anlar ve derhal bir genel alarm çağrısında bulunur.

Diyelim ki parmak kesilmiş ve küçük bir enfeksiyon bunu izlemiştir. Lenfositler için hiçbir şey küçük değildir. Bunlar hemen antikor denen ba­ğışıklık maddesi püskürtmeye başlar ve öteki hücreleri de aynı şeyi yapmaya çağırır. Her antikor belli bir saldırgana etkili olur, örneğin bir tanesi kabakulak için, başka biri boğmaca öksürüğü ve başkaları da başka hastalıklara karşı uz­mandırlar. Vücut bunlardan milyonlarca çeşidine sahip olabilir. Antikorlar işgalci mikroplara, daha vücudun kesilen yerin­de iken saldırıp onları öldürürler. Bu sı­rada lenfosit kuvvetleri, kanda başka bir beyaz küre olan ve bakteri kalıntılarını yiyen fagosit’lerle birleşirler. Ve sonunda esik parmak iyileşir. Bu münasebetle hemen bir meydan sa­vaşı cereyan etmiş olmasına rağmen insan bundan habersizdir.

Bazen lenfositler tehlikeyi abartır ve alınan haber karşısında fazla bir kor­kuya kapılarak, çok şiddetli bir saldırı ile karşılık verirler. Bu şekilde saldırga­na örneğin çiçek tozlarına karşı aşırı şiddette bir karşılık vermeye alerji de­nir. Başkaları gibi vücudun da bazı şeyle­re karşı alerjisi vardır ve bunları can sı­kıcı bulur.

Önce de söylendiği gibi vücudun iki bağışıklık sistemi vardır. Bunlardan biri muhtemeldir ki vücudun ince bağırsağında ka­rargâh kurmuş olup bakteriler ve virüslerle uğraşır. Lenfositlerin bir kısım bak­terilere ve virüslere karşı aktif iseler de bunların esas düşmanları alerjenler (aler­ji uyandıran maddeler) yani çeşitli tiple mantarlar ve yabancı dokulardır. Diyelim ­ki insana bir karaciğer nakli ameliyatı ya­pılmıştır. Baskı altında tutulmazlarsa lenfositler yeni ciğerin vücuda ait olma­dığını anlayarak antikorlar üretmeye baş­lar ve yeni ciğer hemen vücuttan atılma­ya çalışılır. İşte bunun içindir ki organ nakli ameliyatı yapılmadan önce doktor, timüsü ve onu destekleyen organ­ları ilâçlarla ve radyasyonla çalışamaz hale getirir. Geçici bir süre için de olsa timüs bezi uyutulmazsa organ nakli yapılan hastanın ölmesi­ne veya ağır bir enfeksiyona yakalanma­sına sebep olunur.

Yaşantının sonlarında, her şeyde oldu­ğu gibi bağışıklık etkisi de yavaşlar. Yaş­lı kimselerin kansere veya diğer hastalılara karşı gençlerden daha çok duyarlı olmalarının nedeni bundadır.

Bağışıklık sistemi kadar kar­maşık bir şeyin her zaman mükemmel ça­lışması beklenemez. Bazen lenfositler şaşırır ve normal vücut dokularını, saldırılması gereken yabancı madde sanırlar. Bunlar eklem zarlarına saldırarak, şişmelere, romatizmalı eklem iltihaplarına sebep olabilirler.

Timüs Bezine Zarar Verecek Durumlar

Birçoklarında olduğu gibi timüs bezine de özellikle stres (gerilim) çok doku­nur. Gerilimin her çeşidi iç organlarda öldürücü yıkıntılara sebep olur. Bunlar devamlı gürültü, korku, yorgunluk veya hastalık olabilir. Timüs bu gibi gerilimlerin kurbanları içinde en başta gelenidir. Eğer gerilim hayli şiddetli ise birkaç gün içinde büzülür, normal büyüklüğünün üçte birine düşer.

Orta yaş üstünde vücut için eskisi kadar önemli değildir. Lenfosit üretimi kritik bir önem taşı­mamaktadır. Önceleri başka organlara dağıttığı lenfositler buralara yerleşmiş ve kök salmış olup ve tam üretim faali­yeti halindedirler. Bununla beraber eğer timüs bir tümör tarafından tahrip edilecek olursa vücut bir sürü musibetlerle kar­şılaşır. Mantarlar parmak tırnaklarını yemeye başlar. Ağızda acı veren mantar enfeksiyonları gelişir. Kaslar iltihaplanır ve zayıflar. Ve insanı canından bezdiren daha bir sürü dertler ve kötülükler ken­dini gösterir. Böylece de timüsün, yaşan­tının son devrelerindeki önemliliğimi gösteren hikâye uzar gider.

Timosin

Son zamanlarda keşfedilen bir timüs hormo­nu olan Timosin’in de rolü büyük önem taşır. Bunu kan dolaşımı­na bir kez boşaltmıştır. Bu tekmil bağı­şıklık sistemini harekete geçirerek, dalağın çalışmasını hızlandırmasını, lenfa­tik sistemin yetişir sayıda lenfosit üretmesini sağlar. Eğer insan kendi bağışıklık sistemini yere serecek dozda radyasyon alacak olursa, timüsün bu hormonu, ça­lışmalarını durdurmuş olan dalağı ve öteki organları uyararak onların yeniden üretime geçmelerini sağlar.

Hormonları hakkında garip bir şey de şudur; insan yaşlandıkça timüs de üretimi yavaşlatır ve 50 yaşına ulaştığı zaman çalışması tamamıyla durur.

Reader’s Digest

Yazar Hakkında

admin