Günümüz insanının en çok yakındığı konulardan biri olan uykusuzluk, yapılan istatistiklere göre son yıllarda baş sıralara yerleşmiş durumdadır. Buna paralel olarak da uyku ilaçlarının kullanımı hızlı bir artış kaydetmektedir. Bu da kuşkusuz, ilaç tüketiminin yarattığı çok yönlü sorunları beraberinde getirmektedir. Bundan yaklaşık 15 yıl öncesine değin uykunun ve dolayısıyla uyku ilaçlarının etkilerini araştırma amacıyla başvurulan yöntemler çok yetersizdi. Şimdilerde ise gelişen teknolojiye ayak uyduran modern uyku laboratuvarları, uykunun fiziksel ve biyokimyasal niteliğini araştırma ve aydınlatma açısından büyük ilerlemeler kaydetmekte.
Uyku süresi, daha doğrusu uykuya gereksinim süresi, kişisel olarak değişiklik göstermekle beraber normalde günde 7-8 saat kadardır. Bu süre 3, 2-3 saat olarak kişiye göre değişkenlik göstermektedir. Erişkin ve sağlıklı bir İnsanın günlük uyku gereksinimi için en düşük limit 5 saat olarak kabul edilmektedir. Bu sürenin daha aşağısı uykusuzluk tanımını gerektirmektedir.
Uykusuzluk çeken bir kişinin yakınmaları temelde dört tipte olmaktadır:
• Uykuya dalmada güçlük : Uykunun latent periyodu olarak adlandırılan, yatağa yattıktan sonra, uyuyuncaya kadar geçen sürenin uzaması
• Kesintili uyku : Uykunun sürdürülmesinde güçlük ve sık sık uyanma
• Erken uyanma ve bir deha uyuyamama : Uykuya daldıktan sonra kesintisiz uyumakla beraber. uyku süresinin yeterli derecede uzun olmaması
• Uyandıktan sonra hiç uyumamış gibi olmak : Kesintisiz yeterli süre uyumakla beraber, uykunun rahat ve dinlendirici nitelikte olmaması
Fiziksel ve ruhsal stresler, somatik (bedensel) hastalıklar ve birçok çevresel etkenler, uykusuzluğun ana nedenlerini oluşturmaktadır. Uykusuzluk, genellikle anksiete (ruhsal sıkıntı) ile birlikte görülmektedir. Ayrıca, tedavi amacıyla ya da diğer nedenlerle kullanılan birçok ilaç da uyku bozukluklarına neden olabilmektedir. Örneğin, iştah kesici ilaçlar, astım tedavisinde kullanılan birçok ilaç ve merkezi sinir sistemi (SSS) uyaran diğer ilaçlar, kişilerin uyuyamamasına neden olmaktadır. Yine narkotikler (morfin ve benzerleri), rezerpin, fenotiyazinler, depresyon tedavisinde kullanılan ilaçlar, sağlıklı kişilerde uyku bozuklukları yaratmaktadır.
Uykunun Norofizyolojisi
Deney hayvanları ve insanlarda yapılan araştırmalar, uykunun gerçekte aktif bir durum olduğunu ortaya koymuştur. Uyuyan deneklerde, elektroensefalogram (EEG) ile beynin elektriksel durumunu, elektrookulogram (EOG) ile göz hareketlerini ve elektromiyogram (EMG) ile kasın mekanik gerilimini gözleyerek yapılan araştırmalar, uykuda beyin etkinliğinin iki farklı değişim gösterdiğini ve bu değişimlerin de uyanıncaya kadar, birbirlerini periyodik olarak İzlediklerin göstermiştir. Bu dönemler :
Uykunun Periyodik Dönemleri
• REM (Rapid eye movement = hızlı göz hareketleri) ya da rüya uykusu.
• NREM (Non-rapid eye movement) uykusu olarak adlandırılmıştır.
NREM döneminde, EEG’nin gösterdiği değişimlere göre dört ayrı periyot bulunmaktadır. Bu periyotların her birinde, farklı genlik ve frekanslarda elektriksel dalgaların oluşturduğu, karakteristik EEG kalıplan izlenmektedir. Sağlıklı ve erişkin kişilerde EEG kayıtları, REM uykusunun, tüm uykunun % 20-25’ini kapsadığını göstermektedir.
İnsan uyumaya başlarken önce NREM dönemine girer ki, bu dönemin 1. periyodunda, kişi yarı uyur durumdadır, örneğin, sorulan herhangi basit bir soruya yanıt verebilir. Sonra 2. periyoda geçilir ve gerçek uyku başlar. Bu süreç içinde uykunun derinliği giderek artar ve 3. periyoda girilir. Genellikle, uykuya daldıktan sonra yarım saat içinde NREM döneminin en derin basamağı olan 4. periyoda geçilir. Daha sonra uykunun derinliği azalır ve ilk REM dönemine girilir. Hızlı göz hareketleri ile karakterize olan bu dönem, 5-10 dakika sürer. Bundan sonra NREM ile onu izleyen REM’ den oluşan ve 8O-1OO dakika süren periyotlar, uyku sırasında ardışık biçimde 4-6 kez oluşur. Bazı ruhsal depresyonlarda olduğu gibi, bazı patolojik durumlarda, uyku kalıbının başlangıç kısmında sıra değişikliği gözlenmektedir, örneğin, kişi uyanıklık durumundan sonra, NREM yerine REM dönemine girmekte ve daha sonra NREM dönemine geçmektedir.
NREM döneminin 4. periyodunda (Delta Uykusu), büyüme hormonunun kan düzeyinin maksimum olması, bu uyku basamağının dinlenme ve anabolik (yapıcı) olaylarla ilişkili olduğu düşüncesini getirmektedir. REM döneminin ise beynin bilgi işlem süreçleriyle ilişkili olabileceği ileri sürülmektedir.
Uykunun Biyokimyası
Araştırma tekniklerinin gelişmesine paralel olarak, uykunun biyokimyasal yönü geniş ölçüde araştırılmaktadır, Ancak, henüz aydınlatılmamış ve çelişkili birçok konu bulunduğundan, bu konudaki araştırmaların çoğu sağlam kuramsal temellere oturtulamamıştır. Uyku-uyanıklık sıklığında beyinde bazı nörotransmitorlerin (sinir hücreleri arasında elektriksel iletiyi sağlayan biyolojik kökenli maddeler) rolü olasılığı, üzerinde en çok durulan, ancak bulgulardaki çelişkilerin artmasından dolayı gitgide ilginçliğini yitirmeye başlayan konular dan birisini oluşturmaktadır. Ayrıca, günümüzde kliniklerde kullanılan hipnotiklerin (uyku ilaçları) beyindeki bu nörotransmitterler [Dopamin, serotonin, noradrenalin ve GABA (gama-amino- bütürik asit) üzerinde özgün etkinliklerinin olmaması, konuyu iyice gizemli kılmaktadır.
Beyin ve diğer merkez sinir sistemi peptit yapılı (amino asit dizilerinden oluşmuş) bileşiklerin, uyku sürecinde ve uykuya ilişkin bozukluklarda rol oynayabileceğine değin bazı çarpıcı kanıtlar elde edilmiştir: Endorfinler ve enkefalinler (Vücuttaki morfin benzeri doğal ağrı kesiciler), ruhsal stres durumlarında yedek bir mekanizma olarak görev yapmaktadır. Ruhsal streslerin başlı başına bir uykusuzluk nedeni olabildiği göz önüne alınırsa, endorfinler ve enkefalinlerin uyku sürecine katılabileceği düşüncesi, kendiliğinden belirecektir. Bu peptitler gibi, güçlü ağrı kesici etkinliği olan diğer bir peptit, nörotensin ise deney hayvanlarında yatıştırıcı etki göstermekle ve bazı uyku ilaçlarının etki sürelerini uzatmaktadır. Tersine, somatostatin isimli bir başka peptit de deney hayvanlarında uyku ilaçlarına duyarlığı azaltmakta, REM uykusunun süresini kısaltmakta ve uyku boyunca EEG’de değişiklikler oluşturmaktadır. Uyku sürecine katıldığı sanılan söz konusu bu peptitlerin dışında, insanı da kapsayan çeşitli memeli türlerinden ayrıştırılmış bazı “Uyku Peptitleri” vardır. Bu, uyku peptitlerinin en önemli özelliği, diğer peptitlerden farklı olarak deney hayvanlarına verildiklerinde, yatıştırıcı etki yerine, doğrudan uyku oluşturmalarıdır. Söz konusu uyku peptitleri’nin en önemlileri : (OSIP (Delta Sleep Indusing Peptite = delta uyku başlatıcı peptiti) ve AVT (Arjinin-vazotosin) dir. DSIP, EEG’de derin uyku ve koma durumundakine benzer değişiklikler benzer değişiklikler oluşturmaktadır. AVT’ nin ise insanlarda REM uykusunu ortaya çıkardığı gösterilmiştir.
Son olarak, bütün bu peptitlerden başka, bakteri kökenli olduğu sanılan muramyl peptit, henüz beyinden ayrıştırılmayan faktör S ve memelilerin beyinlerinde bulunan yağ asidi yapılı prostaglandin D2‘yi, uykunun biyokimyasal süreçleriyle ilgili maddeler alarak bu satırlara ekleyebiliriz.
Uyku-uyanıklık olayı, nörofizyolojlk ve biyokimyasal yönleri ile aydınlığa kavuşturulup, gizemli noktaları anlaşıldığında, uykusuzluktan yakınan kimselere uygulanacak tedavi yöntemleri de gelecekte esaslı bir değişime uğrayacağı düşünülmektedir.
Uykusuzluktan Yakınanlara Pratik Öneriler
¤ Günlük fiziksel etkinliğinizi aşamalı olarak artırın. Ancak, bunu birden yapmayın. Aksi durumda, uykularınız daha da bozulabilir.
¤ Uykudan birkaç saat önce egzersiz yapmayı deneyin. Bu, sizi hafifçe yatıştıracaktır. Ancak, bu egzersizleri yatmadan hemen önce yapmayın. Ayrıca, yorucu ve zorlu olanlarından kaçının.
¤ Her gece olanaklar elverdiğince aynı saatlerde yatağa girin.
¤ Yatağa girmeden önce sizi rahatlatan bir şeyler yapın, örneğin, kitap okumak, Tv izlemek gibi.
¤ Yatağa, uykunuz gelince girin. Uykunuz yoksa, yatakta durmayın.
¤ Çay, kahve en mükemmel uyku kaçıran içeceklerdir. Üstelik yaşlandıkça, bu içecekler uykularınızı daha da çok kaçınır. Bunu unutmayın.
¤ Her akşam, yatmadan önce ılık bir bardak süt içmeyi deneyin.
¤ Uyku sorununuz ve bunun çözümü için başvuracağınız en yetkin kişi, hiç kuşkusuz doktordur. İstenmeyen ve tehlikeli yan etkilerinden dolayı, asla gelişi güzel uyku ilacı kullanılmamalıdır.
KAYNAK:
Bilim ve Teknik / Nuray Yıldızoğlu-Yusuf Öztürk