Evrenin bütün harikalarıyla kıyaslanacak olsa beyin hepsini arkasında bırakır. Yetişkin insanlarda yaklaşık 1,5 kg ağırlığındadır, gri ve beyaz renkli dokulardan oluşan jelatine benzer bir yapıya sahiptir. Binlerce görevi vardır ve beynin faaliyetlerini yapabilecek bir bilgisayar henüz mevcut değildir. Beyni oluşturan parçalar şaşılacak derecede çoktur. 30 milyar kadar sinir hücresine, bu miktarın 5 ila 10 katı kadar glial hücrelerine sahiptir. Tüm bunların hepsi şapkaya sığacak büyüklükte bir başın içine yerleştirilmiştir.
Beyin aslında vücudun bir parçası değil kendisidir. Bundan fazla olarak insanın kişiliği, reaksiyonları ve bütün akılsal varlığıdır. Kulaklarla işitildiğini, dille tat alındığını ve parmaklarla hissedildiği sanılır. Halbuki tüm bunlar beynin içinde sonuçlanır, kulaklar, dil ve parmaklar sadece bilgi toplarlar. Cinsel istekleri, ruhsal durumu, hasta olunduğunu veya açlığı beyin sağlar.
Uyku zamanında bile uluslararası bir telefon santralı gibi tüm haberleşme trafiğini idare eder. Dışardan bir sürü bilgi akmaktadır, beyin bunlardan hangileri önemliyse seçer, öteki önemsiz bilgilerden haberimiz dahi olmaz. Bir müzik dinlesek ve aynı zamanda okumaya da çalışsak beyin dikkati ya müzik dinleme de ya da okuma eyleminde toplar. Aynı zamanda her ikisini layıkıyla yapamaz. Dikkatli ve kendimizi kaptırdığımızda müziği fark etmemiz bu sebeptendir.
Çok tehlikeli bir durum olursa beyin hemen reaksiyon gösterir. Buzda kayıldığı zaman dengenin kaybolmaması için kollara hızla sinyal verilerek düşüş önlenir. Yere düşüldüğünde ise yaralanma olup olmadığıyla ilgili beyin bizi bilgilendirir. Bu olay hafızada daha sonraki zamanlarda buz üzerinde daha dikkatli davranılması için tecrübe olarak saklanır.
Bu gibi durumlarda dikkat etmekle birlikte dikkat edilecek bir sürü koruyucu faaliyet vardır. Solunuma dikkat etmek bunlardan birisidir. Duygusal sinirler, kandaki karbondioksit miktarının yükseldiğini ve daha fazla oksijene ihtiyaç olduğunu haber verirler. Beyin derhal göğüs kaslarının uzayıp kısalma temposunu sıklaştırarak solunum hızını arttırır.
Beyin bize binlerce yolla bir bebeğe bakıldığı gibi bakar. Bunun karşılığında vücut ağırlığının %2’sini oluşturmasına rağmen akciğerlerin topladığı oksijenin %20’sini ve kalbin pompaladığı kanın beşte birini beyin kullanır. Devamlı şekilde bunlara ihtiyaca vardır. Bunlar kısa bir süreliğine dahi olsa kesilse, bayılma olur. Bu maddeler birkaç dakika için kesilirse felç veya ölüme sebep olur. Devamlı olarak da beslenmeye ihtiyaç duyar, bu da glikozdur.
Birçok açıdan beyin geniş ve tam keşfedilmemiş bir kıtaya benzer. Bilinenler ancak kıyı kesimler kadardır. Beyni harita gibi çizmeye çalışan araştırmacılar şaşırtıcı bilgilere ulaşmıştır, örneğin bütün acılar ve ağrılar beyinde duyulmasına rağmen beyni kesseler acı duyulmaz. Böylece beyin ameliyatı hasta tamamen ayıkta olsa yapılabilir. Beyindeki bir yere elektriksel dokunmayla çok zaman önce unutulan ilkokul öğretmeni hatırlanabilir, aynı durum başka bir yere uygulansa tren sesi duyabilir veya hatırlanması mümkün olmayan bir şarkı akla gelebilir. Beyin bütün yaşantı boyunca toplanmış hatıra eşyalarla dolu eski bir depo gibidir. İnsan bu depoda neler olduğundan habersizdir ama bütün bunların her biri beyinde saklıdır.
Beyin araştırmacıları beynin dış hatlarıyla fonksiyon bölgelerini şu şekilde tespit etmişlerdir; görme arka tarafta, işitme yanlardadır. En ilgi çekici durum ise zevk merkezindedir. Bir farenin bu zevk merkezine bir dakikalık elektrik şoku uygulandığında fare bu şoku veren düğmeyi yiyeceğe bile tercih ederek devamlı olarak basar ve en sonunda açlıktan mutlu bir şekilde öldüğü saptanmıştır. Ciddi bir ruhsal çöküntüye uğranılırsa doktorlar beyne böyle bir elektrik şoku uygulayabilirler. Bu küçük elektrik darbeleri depresyon geçiren hastayı mutlu bir birey haline getirir.
Çok iyi korunmuş kale içerisinde yaşar. Beyni kaplayan kafatası 6,35 mm kalınlığında olup daha aşağı bölgelerde daha kalındır. Sulu bir sıvı içerisinde bulunur ki bu da darbelere karşın yastık görevi görür. Bir kan duvarı da bazı şeylerin içeri geçişine izin vermek ve bazılarının da dışarıda kalmasını sağlayarak bir sınır muhafızı görevi yapar. Böylece lazım olan glikoz içeri salınır ve bakteri, toksik maddelerse geri çevrilir. Birçok acı giderici anestetikler içeriye kolaylıkla girer, böyle durumlarda hayal görmeler başlar ve normal beyin çalışması sekteye uğrar.
Bir çimenlikten bir çimen parçası söküp bunun karışık köklerine baktığınızda beyne benzetebilirsiniz, tıpkı bunlar gibi milyonlarcasından oluşur. Nöron adı verilen 30 milyarı bulan sinir hücrelerinin her biri birbirine ilişkilidir. Bu bağlılıkların bazıları 60.000 kez olmak üzere birbiriyle ilişkilidir.
Nöronlar ipliklere (flament) bağlanmış bir örümceğe benzer. Bacakları da yosunlar gibi görünür. Bu bacaklar yanındaki nöronlardan sinyal alınca bunu bünyeye oluşur. Bu sinyal döner saatte 327 km hıza ulaşarak harekete devam eder. Her sinyal geçişinden sonra bir saniyenin 2000’de biri kadar bir zaman içerisinde bu flamentler (iplikler) kimyasal şekilde kendi kendini şarj eder. Hiçbir noktada nöronlar birbirlerine değmezler. Sinyaller bir bujinin tırnakları arasındaki kıvılcım atlamaları şeklinde birbirine geçer. Her bir ateşlemede bir sinir kimyasal olarak diğeri ile iletişime geçer.
Bütün bu özelliklere rağmen maalesef nöronlar hiçbir zaman çoğalamazlar. Cilt, karaciğer, kan hücreleri bir hasar veya kaybolmadan sonra tekrar kendilerini yenileyebilir. Beyinse hücrelerden bir tanesini kaybetse onu sonsuza dek kaybetmiş olur. Yaşlandıkça sinir hücreleri kaybedilir bu durum normal şartlar altında büyük rezervler sayesinde tehlike oluşturmaz. Yaşlandıkça beyin ağırlığında azalma da olur. Tüm bu durumlar yine beyin tarafında çözülür. Bin hücre öldüğünde başka bir bin hücre bunların görevlerine yüklenirler. İnsan bu kayıpların hiç birinin farkına varmaz. Bu kayıplar normalden fazla olursa, koku alma duyusu azalabilir, tat alma duyusu yeterli olmayabilir veya işitme zayıflayabilir. Bu duyguların zayıfladığının farkına varabilir veya eskiden basit gelen telefon numaralarını hatırlamakta güçlük çekebiliriz. Beyin tüm bunlara rağmen önemli görevlerini ihmal etmeden sonuna kadar yapmada dikkat ve çaba gösterir.
İki böbrek, iki akciğer ve iki adrenale sahip olunup tek beyin var gibi düşünülse de aslında beyin de sağ ve sol yarım küreler olmak üzere iki tanedir. Sol yarım küre daha çok vücudun sağ tarafındaki faaliyetleri yürütür. Öteki yarım da sol taraftaki faaliyetleri kontrol eder. Sağ elini kullanan kişilerde sol yarım küre hakimdir. Solaklarda ise aksine sağ yarım küre hakim olan kısımdır. Araştırmalar konuşma, yazma ve matematiksel gibi faaliyetlerin sol yarım küre tarafından yönetildiğini göstermektedir. Sağ yarım küreyse esas olarak kısıtlı olup bazı spatial karar vermelerde görev yapar.
En çok dikkati çeken tarafta arka sistemidir. Her hatıra ayrı bir yere depolanır. Böylece bir elma ağacının görünüşü, bir araba tekerleğinin sesi vermontum olarak bilinen özel bir noktada bulunur. Bir kısım hasara uğrasa bile yine de kendi kendini idare edebilir. Kalan kısım kendisine yabancı olan bazı görevleri yüklenebilmek için belirli bir zamana ihtiyaç duyar. Konuşma yeniden başlayabilir, felç olmuş kol ve bacaklar yeniden hissedilir ve beyindeki dokular tekrar düzelebilir.
Tümörler çeşitli kötülüklere ve felaketlere sebep olabilir. İnme (strok) başka büyük bir problem teşkil eder. Küçük kan damarlarındaki veya küçük atardamarlardaki bir pıhtı beynin hayli hasar görmesine ve bir kısmın gıdasız kalmasına sebep olur. Bu durumun belirtileri ufak çapta akılsa zayıflamadan tutun da tam bir felç haline hatta ölüme kadar sebep olabilir.
Başka bir düşmanda beyin yaralanmalarıdır. Su yastığı ve kafatasına rağmen vurma, kaza, düşme gibi durumlar tehlikelidir. Bunlara çeşitli yollarla beyin karşı koyar, örneğin ezilmiş bir parmak gibi şişer. Kemiklerle çevrili bir ortamda olduğundan şişip genişleyecek çok fazla hacim yoktur. Bundan dolayı bir basınç meydana gelir.
Konuşmak, hatırlamak, bir şeyin nedenini bulmak, olmayacak problemleri çözmek ve daha birçok olağanüstü şeyler yapmak ilerde yapabileceklerin yanın hiç kalır. Beynin kaynakları ve olanakları henüz tam serbest halde değildir. Bu sebeple potansiyeli çok yüksektir.