Vücudun enerji kaynağı olarak kullandığı şeker glikozdur. Kandaki şeker seviyesini ayarlayan en önemli molekül, pankreastan salgılanan insülin hormonudur. İnsülin, kanda miktarı artan glikozun, kullanılmak veya depolanmak üzere hücrelerin içine girmesini sağlayarak kan şekerinin aşırı yükselmesini önler. İnsülin hormonunun salgılanmasındaki azalma veya hücrelerin bu hormona yeterli cevabı vermemesi, kan şekerini yükselterek şeker hastalığına (diyabetes mellitus) yol açar. Ülkemizde, Ocak 2010-Haziran 2010 tarihleri arasında 15 ilden 540 merkezde 26.499 kişi üzerinde yapılan bir araştırmada şeker hastalığı sıklığı % 13,7 olarak tespit edilmiştir. Bu oran, önceki yıllarda ülkemizde tespit edilen % 7,2’lik orandan daha fazladır. Bu da şeker hastalığının her geçen yıl arttığını göstermektedir. Şeker hastalığı, insüline bağımlı olan (Tip 1) ve insüline bağımlı olmayan (Tip 2) olarak iki gruba ayrılır. Tip 2 en sık görülen türüdür; hastaların % 85’i Tip 2 şeker hastasıdır. Hastalığın oluş mekanizması temel olarak pankreas beta hücrelerindeki işlevsel bozukluk veya insülin direncidir. Tip 2 şeker hastalığı genellikle erişkin yaşlarda ve kilolu kişilerde görülür. Tedavisi çoğunlukla ağızdan alınan ilaçlarla yapılır. Tip 1 şeker hastalığıysa, Tip 2’den farklı olarak erken yaşlarda ve aniden başlar. Bu kişilerde insülin üretimi yetersiz olduğu için haplar etkisizdir ve tedavisinde mutlaka insüline gerek duyulur. Ek olarak kanda insüline veya pankreas hücrelerine karşı antikorlar, yani onlara karşı savaşan proteinler vardır.
Tip 2 şeker hastalığı yavaş ve sinsice başlar. Hastalık, ilk aşamalarında (pre-diyabet dönem) hiçbir şikayete veya belirtiye yol açmaz. Açlık kan şekeri normal sınırlarda veya çok hafif bozulmuş olabilir. Açlık kan şekerinin 110-126 mg/dL arasında seyretmesi (bozulmuş açlık glikozu) vücuttaki şeker dengesinin bozulmakta olduğuna dair önemli bir uyarıdır. Bu durum şeker hastalığı gelişmesi açısından önemli bir risk unsurudur ve takip edilmesi gerekir. Ancak kan şekerinin normal olması da kişinin şeker hastası olmayacağını göstermez. Normal düzeydeki açlık kan şekerinin yemek sonrasında çok yükselmesi glikoz cevabının bozulmuş olduğunu (bozuk glikoz toleransı), yani kişide gizli şeker olduğunu gösterir. Genetik yatkınlığı olanlarda veya aşırı kilolu kişilerde gizli şeker, bir süre sonra şeker hastalığına dönüşür. Gizli şekerin anlaşılabilmesi için şeker yükleme testi (oral glikoz tolerans testi) yapılması gerekir. Ağızdan şeker alımını takiben kan şekeri bir miktar yükselir ancak 2 saat sonunda kandaki düzeyinin 140 mg/dL’nin altına inmesi gerekir. Yemekten 2 saat sonra kan şekeri düzeylerinin 140-200 mg/ dL arasında olması bozuk glikoz cevabı demektir ve kişide gizli şeker olduğunu gösterir.
Gizli şekeri olan kişilerde hastalığının klinik belirtileri görülmez, açlık kan şekerleri normal sınırlardadır. Ancak gizli şeker, şeker hastalığının öncüsü olması açısından önemlidir. Ek olarak, gizli şekeri olan kişilerin kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski gizli şekeri olmayanlara göre 1,5 kat fazladır. Gizli şeker toplumun yaklaşık % 25’in- de görülür ve her yıl bu kişilerin % 5’i şeker hastalığına yakalanır. On yıl içerisindeyse bu kişilerin % 30’u şeker hastası olur. Gizli şeker tespit edilen kişilerin uzman kontrolünde diyet yapması gerekir. Haftanın 5 günü, günde 30 dakika düzenli yürüyüş ve vücut ağırlığının kademeli olarak azaltılması da gizli şekerin tedavisinde önemlidir.
İnsülin Direnci
İnsülin direnci, normalde insüline cevap veren hedef hücrelerin (örneğin yağ, karaciğer, iskelet, kalp kası gibi) bu hormona yeterli yanıt vermemesidir. İnsülin direnci, bu hormonun özel algılayıcılarının duyarsızlaşması veya sayısının azalması yoluyla oluşabilir. Direnç, genetik yatkınlığı olan kişilerde kendiliğinden gelişebildiği gibi, insülin tedavisi sırasında bu hormona karşı antikorların oluşması sonucunda da gelişebilir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, yağ hücrelerinden salgılanan rezistin adlı bir hormonun insülin direncine yol açarak Tip 2 şeker hastalığı oluşturduğunu göstermiştir. Şeker hastalığının başlamasında önemli rol oynayan insülin direncinin ilk aşamasında pankreas beta hücreleri nispeten normal çalışır. Hatta beta hücreleri, vücutta başlayan insülin direncini kırabilmek için normalden biraz daha fazla insülin salgılar. Bu aşamada bakılan açlık ve tokluk kan şekeri düzeyleri normal sınırlardadır, ancak insülin düzeyleri yüksek bulunur. Diğer bir deyişle, kişide insülin düzeyinin yüksek bulunması şeker hastalığının ilk belirtisi olabilir. Hastalık ilerledikçe hücrelerdeki insülin direncini aşmak için aşırı çalışan pankreas beta hücreleri bitkin düşer, işlevini yitirmeye başlar ve bunun sonucunda da insülin üretimi azalır. Hastalığın bu aşamasında açlık kan şekeri normaldir. Buna karşın, şeker yüklemesi sonrasında ölçülen tokluk kan şekeri yüksek bulunur. Zamanla insülin üretimindeki bozukluk artar ve açlık kan şekeri de yükselir.
Kişinin şeker hastası olduğunun söylenebilmesi için bazı kıstaslar vardır. Sık idrara çıkma, çok idrar yapma, çok susama, ağızda kuruluk hissi ve açıklanamayan kilo kaybı gibi şikâyetlerin yanı sıra, en az 8 saatlik tam açlık sonrası ölçülen kan glikoz düzeyinin 126 mg/dLden yüksek olması şeker hastalığının teşhisi için önemli bir bulgudur. Günün herhangi bir saatinde, kişinin aç olup olmamasına bakılmaksızın ölçülen kan glikoz düzeyinin 200 mg/dLden yüksek olması da şeker hastalığının diğer bir bulgusudur.
KAYNAK:
Bilim ve Teknik / Doç. Dr. Ferda Şenel, Ocak 2013